🕹️ Nuriye Hava Durumu 30 Günlük

Sahibindensatılık İkinci El model Ford Trucks Transit 190V 100.000 TL sahibinden.com'da 2days agoHava Durumu Salı 10 MPH 30° Az Bulutlu Salı 10 MPH 30 – AK Parti Genel Merkez Kadın Kolları Başkanı Düzce Milletvekili Ayşe Keşir’in teyzesi Nuriye Aşık vefat etti. Açık İstanbul Hava Durumu: Havanın Açık, en yüksek sıcaklığın 30° ve en düşük sıcaklığın 23° olması bekleniyor. Rüzgar DKD yönünde 6.17 KM/S hızında, nem oranı 54% A Haber analiz. Gündem haberleri. Ekonomi haberleri. Otomobil haberleri. Namaz vakitleri. Hava durumu. İstanbul Yol durumu. Atv canlı yayın izle. Spor haberleri. 7günlük. Hava Durumu Istanbul Tumiao Hava durumu. Pazartesi 25 Tem. 28 °C )(Min: 21) rüzgâr: Cumartesi 30 Tem. 28 °C )(Min: 21) Parlak güneş ışığı. 31°. 17°. 3 Ağustos 2022, Çarşamba. Parlak güneş ışığı. 30°. 17°. ankara hava durumu 10 günlük ankara hava durumu 15 günlük tahmin ankara hava durumu 6 günlük ankara hava durumu 7 günlük ankara hava durumu canlı ankara hava durumu geçmiş ankara hava durumu yarın Ankara son hava durumu. Diyarbakır'da, KHK kapsamında ihraç edilen ve açlık grevi yapan akademisyenler Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'ya destek için basın açıklaması yapmak isteyen KESK üyelerine polis izin vermedi. Grubun açıklama yapmada ısrar etmesi üzerine 30 kişi gözaltına alındı. Merkez Yenişehir İlçesi Ekinciler Caddesi AZC Plaza nMK5. Konya’nın Cihanbeyli ilçesinde eşi Ahmet Rufai Ünver 33 tarafından öldürülen Nuriye Ünver’in 30 ağabeyi Mustafa Akarsel SABAH’a konuştu. Kardeşinin evliliği boyunca hep şiddet gördüğünü ve çocukları için sabrettiğini belirten Akarsel, “Bacım yıllardır baskı ve şiddet görüyordu. Ama hep çocukları için sabretti. Bir gün bu adam beni öldürecek, o silah bana patlayacak demiş. Şiddet nedeniyle iki defa tedbir kararı aldırdı ama o katil güzel laflarla bacımı kandırıp, alıp gitti. Sonunda da bacımı katletti” diye konuştu. İlçeye bağlı Karabağ Mahallesinde 29 Ekim günü meydana gelen olayda, TIR şoförlüğü yapan Ahmet Rufai Ünver, kayınpederinin evine giderek eşi Nuriye ile kayınpederi Abdullah Akarsel'i 57 kayınvalidesi Hüsniye ve eşinin babaannesi Nebahat Akarsel'i 76 vurup kaçtı. Hastaneye kaldırılan 3 çocuk annesi Nuriye Ünver hayatını kaybetti. Abdullah Akarsel ve annesi Nebahat Akarsel'in tedavileri sürerken, Hüsniye Akarsel'in taburcu olduğu belirtildi. Olay sonrası Cihanbeyli JASAT ekiplerince Konya kent merkezinde suç aleti tabanca ile birlikte yakalanan Ünver çıkarıldığı nöbetçi hakimlikçe tutuklandı. 'ÇOCUKLARI İÇİN ŞİDDETE KATLANDI'Öldürülen Nuriye Ünver'in acılı ağabeyi Mustafa Akarsel 33 SABAH'a konuştu. Kardeşinin hep şiddet gördüğünü anlatan Akarsel, "12 yıldır evliydi. 3 tane çocuğu vardı. Evlendikten bir sene sonra sorunlar başladı. Bacıma hep şiddet uyguladı. Bize söyleyemediği şiddetlerde varmış. Çocukları için acaba düzelir mi diye hep sabretti. Son bir yıl içerisinde şiddet nedeniyle iki sefer önleyici tedbir kararı aldırdı. Birinde çocuklar babasında kaldığı için onların hasretine dayanamayıp kendi gitti. Ondan bir ay sonrada yine aynı şekilde şiddet nedeniyle tedbir kararı aldırdı. Bana sordular, bende boşanın o zaman bizde üzerimize düşeni yapalım dedim. Nuriye'nin boşanma niyeti vardı. Dava açacaktık. Benim yanımdayken eşi gelmiş ve güzel laflarla kardeşimi ikna etmiş ve alıp gitmiş" dedi. Mustafa Akarsel 'BENİ VERMEYİM BU BENİ VURUP ÖLDÜRECEK' Olay günü yaşananları da anlatan Akarsel, "Olay günü kardeşim beni gibi aradı. Ağlayarak, 'Benim psikolojim iyice bozuldu. Benim al bir hastaneye götür" dedi. Bende bacım akşam işten çıkınca seni alayım dedim. gibi bir daha aradı. 'Ben babamın yanına gidiyorum beni oradan gel al' dedi. Bende sen git ben seni oradan alırım dedim. Bir daha telefon geldiğinde katliam haberini aldım. Ne olduysa o arada olmuş. Konya'dan babası ile birlikte gelmiş. Silahı alıp evin kapısına dayanmış. Bacımda eve daha yeni gelmiş. Bacım, 'Beni vermeyim bu beni vurup öldürecek' demiş. Çocukları alıp arabaya bindirmiş. Babam da, "Gel oğlum konuşalım, orta yol bulalım" demiş. Babam, kız kardeşime eşi ile gidip gitmek istemediğini sormuş. Gitmeyeceğim yanıtı alınca da silahı ateş etmeye başlamış. Babam, 'Kızımı öldürme beni öldür' diyerek kendisini silahın üzerine doğru atmış. Evde kim varsa sıkmış. Evden çıktıktan sonra geri dönüp ölüp ölmediklerine de bakmış. Kardeşim zaten hep korkardı. O silah bir gün bana patlayacak derdi. Bir seferinde bacıma babanı ve neneni vuracağım demiş. Bugün benim bacım yarın bir başkası. Artık kadınlar öldürülmesin o katilin en ağır cezayı almasını istiyorum" diye konuştu. Ahmet Rufai Ünver Kazaner, “Doğduğum şehirden 30 günden fazla ayrı kalamam” diyor. Çiğdem ARMAĞAN Kocaeli’nin en şikâyetçi olduğunuz yanı nedir? Trafik keşmekeşi, çevre kirliliği, yerel yönetimin yetersizliği. Uzak kaldığınız zamanlar Kocaeli’nin en çok neyini özlüyorsunuz? Doğduğum şehirden 30 günden fazla ayrı kalamam. En çok çarşıya çıkınca tanıdık simaları görüp selamlaşmak ve hal hatır sormayı özlüyorum. Nereye gidersem gideyim, Kocaeli dışında hiçbir yerde bunu yaşayamam’ dediğiniz şehir tutkunuz var mı? Ailem, komşularım, dostlarım, arkadaşlarımla olan samimiyeti hiçbir yerde bulamam. Kocaeli’de öğlen yemekleri için tercih ettiğiniz lokantalar hangileri?Şimdi Yeni Gölcük yolunda yeni yerini açan lokanta NİZAM. Arkadaşımla gidersek ÇINAR Lokantası, Meg yemek salonu da tercihlerim arasında. Kocaeli’de devamlı gittiğiniz berberiniz var mı? Saç kesimi için Kuaför Deniz Uğur, Kuaför Yalçın. Konfeksiyon alışverişi için tercih ettiğiniz mağazalar hangileri? Modayı takip etmediğim için özel olarak bir mağaza seçimim yok. İzmitli esnaflardan kendime uygun bulursam oradan alıyorum. Kasap, şarküteri, manav alışverişlerinizi nerden yapıyorsunuz? Altın Kasap Selahattin Birgül. Arada bir Özler Kasap. Maya Market, Nizamettin Çetin. Sebze Meyvemi pazar pazarında tanıdık pazarcılarımız ve köylülerimiz var onlardan alıyorum Özellikle tercih ettiğiniz bir akaryakıt istasyonu var mı? Şu an özel aracımız yok. Sinemaya gidiyor musunuz? Özellikle tercih ettiğiniz bir salon var mı? Pek gidiyorum denemez. Ablamın torunlarını götürmek için çocuk filmi hangi salonda varsa oraya gidiyoruz. Bir pazar günü piknik yapmaya karar verdiniz, şehrimizde nereye gidersiniz? Tabiî ki projesini hazırlayıp yürütücüsü olarak keşif çalışmasında yıl dağlarda çalıştığım, Başkanı olduğum Çevre Eğitimi ve Koruma Derneğimizin Projesi olan Beşkayalar Tabiat Parkı Bölgesi tercihim. Kahvaltı için tercih ettiğiniz bir mekân var mı? Kocaeli Kırım Tatarları Derneğimizin ayda bir kahvaltı organizasyonuna katılıyorum. Kahvaltıyı genelde evde ailece yapıyoruz. Dışarıda kahvaltıya gitmeyi sevmiyorum. Şehrimizde lahmacun, pide ve ekmek fırını olarak en başarılı bulduğunuz yerler neresi? Muhabere meydanında Faruk Ertunç’a ait olan lahmacuncu, yıllardır Kalaycılar sokağında olan Besi Ekmek Fırını olmazsa olmazımdır. Tatlı - pasta alışverişini nereden yapıyorsunuz? Özel günlerde gerekli ise Çınar Pastanesi ve Aynalı Fırından alırız. Genelde tatlıları ve pastayı el emeği, evde yapıyoruz Bar, gece kulübü ve benzer mekânlara gidiyor musunuz? Gitmiyorum gürültülü yerleri hiç sevemedim. İlimizde son yıllarda çok sayıda cafe açıldı, bu tür yerlere gidiyor musunuz? Pek gitmeyi sevmiyorum. Ama MİA Cafe zaman zaman tercihimdi. Şimdi O da kapandı. Arkadaşlarla gidersem onların tercih ettiği cafeler var artık. Cafe, lokanta veya restorana gittiğinizde servisinden özellikle memnun olduğunuz ve ismen tanıştığınız garson var mı? İkili ilişkilerim iyi olduğu için ayırım yapmam, çünkü çalışanlar işini severek yapıyor. Ayırım yapmam doğru olmaz. Akşam yemeği için sevdiğiniz bir mekâna gittiniz, hangi yemeği, hangi içeceği sipariş edersiniz? Ve ortamda nasıl bir müzik olmasını, yanınızda kimlerin olmasını istersiniz? Yemek ayırmam. Dışarıda et türü şeyler yememeye çalışırım. Yersem kuzu ızgara, Ciğer varsa kaçırmam. Sebze ağırlıklı yemeyi tercih ederim. İçecek su ya da soda. Türk Sanat Müziği dinlendiriyor. Slow parçalar da yine hoşuma gidiyor. Tabiî ki ailem sevdiğim dostum, birlikte bazı şeyleri paylaştığım arkadaşlarımın yanımda olmasını isterim. Kocaeli’nin unutulmaz politikacısı olarak gördüğünüz bir isim var mı? Tabiî ki rahmetli Turhan Güneş, rahmetli Ömer Türkçakal ve Alpaslan Seymen. Bana her gün cadı kız diye takılıp seven MHP İl Başkanlığı yapmış, çok sevdiğim rahmetli Nihat Gürer de yine bence unutulmaz. Ayrıca Osman Pepe'yi de sayabilirim. Şehrimizdeki hastane, klinik ve sağlık kuruluşlarından memnun musunuz?Genelde Ailece Devlet Hastanelerini tercih ediyoruz. Tanıdık doktorlar var, memnunuz. Sınırsız paranız ve yetkiniz var. Kocaeli’de bir proje uygulamanız isteniyor. Nasıl bir projeyi hayata geçirmek istersiniz? Çocuklar için ücretsiz; eğlenerek öğrenelim anlamında projeler üretirdim. Doğa çevre tarım konusunu tiyatral oyunlarla uygulamalı olarak, kendilerinin ektikleri mahsullerini oyunlarla toplamalarını sağlayacak , “öğrenci bahçe keyfi” projesi yapardım. Büyüklerimiz için ücretsiz; ikinci hayat yaşam köyü, köyün içinde konaklama, tam teşekküllü sağlık ocağı, yaşlarına uygun sanatsal aktiviteler, kişi başına 10 metrekare yer vererek toprakla buluşmalarını ve toprakla oyalanırken zihinlerinin dinlenmesini ve yaşama tutunmalarını sağlayacak projelere imza atardım. Amaç odalarında kalıp yaşamdan kopmamalarını sağlamak. İlimizde gerçekten insandan çok araç var. Yetkim olsa her hafta dönüşümlü olarak belirli cadde ve sokaklara girmemelerini, özel araçlara Çift, Tek Plaka olarak trafiğe çıkmalarına izin verecek proje hazırlardım. Kocaeli’de size bir ev hediye edileceğini düşünün. Hangi bölgede ve nasıl olsun istersiniz?Teşekkür ederim kendimize ait oturduğumuz evimiz var. İzmit’te Bahçeli bir evimiz daha var. O mahallede de Müteahhitler dolaşıyormuş, komşular haber getiriyorlar. Güzelim bahçeler de gidecek. İlimizde verimli topraklar, yeşil alanlar, orman vasfından çıkarılıp Konut yapımı nedeniyle yok ediliyor. İzmit beton yığını şantiyeye döndü. Nefes alacak yer kalmadı. Şimdi de Veli Ahmet, Hacıhızır, Topçular, Cedit Mahalleleri’nde Kentsel dönüşüm nedeniyle yine beton yığını olacak nefes alacak yer yok. Vatandaşlar kendileri bina yapacaksa kot farkıyla en fazla 5 kat, Toki ve yöneticiler yapacaksa 10, 12, 14 maalesef hiç adil adaletli değil. Onun için sakin gürültüden uzak bir yerde kafa dinleyecek müstakil bahçeli ev isterim. Kocaeli’de stresinizi nasıl atarsınız?Kocaeli İzmit’te stres olunur, stres atılmaz. Trafik ve çarşının düzensiz kalabalığı, kaldırımlarda yayalara yürümeye yer olmayışı sıkıntı. Caddeye inmek istiyorsunuz çift taraflı araçlar gelişi güzel park ediyorlar, Beşkayalar Tabiat Parkı bölgesine gidip avazım çıktığı kadar bağırmakla stres kültürel etkinlikleri yeterli buluyor musunuz? Perşembe pazarında kültür etkinliği değil, kültür rezaleti ile aranız nasıl? Kocaelispor’un maçlarını takip eder misimiz?Futbolla aram iyi değil. Galatasaray ve Kocaelispor’un maçlarını basından okuduğum kadarıyla takip ederim. Kocaelispor’un başkanı gerçekten çok mücadeleci bir yerel gazeteleri takip ediyorsunuz? Özgür Kocaeli, Demokrat Kocaeli ve Kartepe Gazetesi muhakkak okurum. Arada bir Çağdaş Kocaeli ve Bizim Yaka alırım. İhlas Haber Ajansı 16 Temmuz 2022 Adana'daki nişan töreninde Halayı yavaş çek’ kavgası çiftin en mutlu günlerini mahvetti. Nuriye Gül Peler,''Biz halaydaydık. Her şey bir anda oldu. Kendisini bilmez biri yüzünden bu olaylar gelişti. Benim en mutlu günümü mahvetti'' derken, gelinin ağabeyi, ''Olay sırasında kız kardeşim ve damat ile halay çekiyordum. Bu sırada kuzenim ve erkek tarafından bir kişi Halayı yavaş çek’ denmesi üzerine kavga etmeye başladılar. 3 defa bıçaklandım. Bayılmışım. 4 kişi daha yaralanmış” diye konuştu. Geçen hafta posta kutusunda bulduğum büyük sarı zarfın içinden çıkan mektup o gün bu gündür aklımda. Düşündükçe bazen tuhaf bir tekinsizlik duygusu bazen de gizli bir ikize sahip olmanın doğurabileceği cinsten bir güven kaplıyor içimi. Mektup yazarının söylediklerinin pek çoğunun doğru ve isabetli olması şaşırtıcıydı. Ayrıca mektubun sonunda bana sorduğu soruya tam hayır diyecekken hatta demişken birden cevabın değiştiğini fark etmem ve bunu son anda adeta can havliyle belirtmem aklımdan çıkmıyor. Şimdi konuyu son zamanlarda düşünüp yazdıklarımı da hatırlamaya çalışarak ele alırsam, her şeyin birbirine tuhaf biçimde bağlanması teması üzerinde durmam tesadüf olmayabilir. Şeyler arasındaki bağlantıyı görüp bilebilmemiz için tek gereken yeteri kadar bilmek. Bu temayı Uluslararası Psikanaliz Birliği’nin Başkanı olan Bolognini’nin Freud müzesinde yaptığı bir konuşmayı internetten bulup izlerken düşünmüştüm. Eğer, demiştim kendi kendime, daha önce şunu, şunu ve şunu okumuş olmasaydım bu salondaki kompozisyonun niteliği hakkında bir fikrim olmayacaktı. Belki yalnızca konuşmacıya odaklanacak, mekânı ve dinleyicileri, yani aslında bütünün asli aktörleri arasında sayılması gereken bu öğeleri gözden kaçıracaktım. Örneğin o güler yüzüyle ilk soruyu soran Ruben Gallo’yu tanımayacak, neden o soruyu sorduğunu tahmin edemeyecek ya da kendisi için bir yıl boyunca çalışma mekânı olmuş bu müzenin salonunda dinleyip öğrendiklerini gelecekte ne şekilde kullanabileceğini tasavvur edemeyecektim. Bunların nasıl ayrıntının ayrıntısı olduğunu biliyorum, sadece bazı konularda böylesi ayrıntıları fark edebilirim, ama bunlar bana bu ayrıntı düzeyinin var olduğu bilgisini vermeye yetiyor. Benim hiç farkına varamadığım ve varamayacağım birçok böylesi bağlantılar var. Peki diye düşünmeye devam ediyorum. Bana başkalarından gelenler neler olabilir, mektubu gönderen kişinin bana söylediği ama benim fark edemediğim bir şeyler var mı? Benim ona Kale’yi “yolladığımı” söylemiş. Son zamanlarda hiç ama hiç Kale’yi düşünmedim. Kitabı 15 yıl kadar evvel okuduğumu ve birkaç ay sonra bunu tekrarladığımı hatırlıyorum. Kale’yi Şato’dan bile iyi bulmuş, bu fikrimi kimseyle paylaşmamış, kitabı kimseye tavsiye etmemiştim. Ha bir de yine bir tesadüf eseri olarak [1]​ kitabın çevirmeni Suat Engüllü’nün İstanbul Üniversitesi'nde çalıştığını öğrendiğimde, 2011 yılıydı galiba, aklımdan şöyle bir düşlem geçmişti. Suat Bey'e telefon ediyor, ben de Cerrahpaşa’da öğretim üyesiyim, diyerek kendimi tanıtıyor ve tanışmak istediğimi söylüyorum. Çevirisinden içtenlikli bir övgüyle söz ediyorum, şiirlerinden bazılarını okuduğumu söylüyorum vb. Tanıştığımızda da yanımda nasılsa yine bir yerlerden kitaplığıma girmiş olan bir Sesler dergisi ve Matevski’den çevirdiği İstanbul’a Gittiğimiz Zaman kitabı olacak. Ama bende kendisinin şiir kitaplarından yok hiç. Bulunabilir mi ki piyasada o kitaplar diye düşünüyor, kendi şiirlerini o kadar da bilmediğimi öğrenecek olmasından utanıyorum. Neyse, düşlemin en güzel parçası Suat Engüllü’nün bana elinde henüz basılmamış olan bir Selimoviç çevirisi olduğunu belirtmesi ve hevesimden dolayı bunu okumama izin vereceğini söylemesiydi. Bu düşlemin bir başka çeşitlemesinde ise bu kez ben kendisinden Selimoviç’in bir kitabını çevirmesini rica ediyordum ve o da madem bu kadar heveslisiniz, bakarız, yaparız gibi bir şeyler söylüyordu. Sonra, şu ana dek unuttum gitti bu düşlemi. Hayatta pek çok kez bir daha söyleyeyim, pek çok kez yaptığımız gibi. Şimdi mektup yazarı bana Kale diyor, Çocuk Düdükleri bölümünü öne çıkarmış. Bu kitaptan kitaplığımda en az iki tane olduğunu biliyorum. İşte birisini çabucak buldum. Karıştırınca da mektup yazarının bana söylemek istediğini anladım. Dudağım uçukladı, desem durumu hayli doğru olarak anlatmış olurum. Mektup yazarının bana asıl söylemek istedikleri Ramiz’i Düşünmek İstemiyorum bölümündekilerdi. Bu bölüm Çocuk Düdükleri’nden iki bölüm sonraydı. Aralarında da Temiz Kalpli Delikanlı bölümü vardı. Benim Çocuk Düdükleri’yle başlamamı istemişti çünkü sonraki bölümlerin umutsuz ve karamsar havasına tümüyle kapılmamam için önce biraz daha umut veren bir bölümü okumamı uygun bulmuştu. Bu bölümden sonra en azından izleyen iki bölümü daha okuyacağımdan emindi. Bağlantı o kadar açık ki… Kaç gündür masaya oturuyorum, yapmam gereken işler, yazmam gereken yazılar var. Bu yüzden haberleri okuyup durumu takip etsem de aslında Nuriye ve Semih’i düşünmek istemiyorum. Her gün açlık grevinin talepler yerine getirilerek veya getirilmeden bitmesiyle ilgili bir haber görüp rahatlayabilmek için gazetelere bakıyorum. Sonra geçen hafta açlık grevi iki ayını devirince bu konuda bir şeyler yazmam gerektiğini düşündüm. Gerisi Ramiz’i Düşünmek İstemiyorum’un anlattıklarıyla neredeyse aynıydı, hatta benim hayatımda gerçeklendiği haliyle bölüm henüz bitmemişti, bölümü okumayı/yaşamayı sürdürüyordum. Ramiz kalabalıklar önünde yöneticilerin hoşuna gitmeyen laflar etmiş, tehlikeli bulunmuş, Kale’ye kapatılmış genç bir öğrencidir. Bölüm şu sözlerle başlar “Bu tanımadığım delikanlıyı düşünerek uyandım; oysa bana öyle geliyordu ki insanlar arasında tanıdığım tek kişi oydu. Bizi, cümle kötülüklerimizden kurtarmak istercesine acı çekmeyi seçmekle kendini öne çıkardı. … Sonunun ne olacağını biliyordu; istediği kendini feda etmek miydi acaba? … Onu düşünmek istemiyorum, bunun bir yararı yok. … Hiç kimse bir şey yapamaz. O ise insanların isyan edeceklerini, onu serbest bırakmalarını isteyeceklerini umut ediyordur belki de.” Bunları düşünür kitabın kahramanı Ahmet Şabo. Güzel ve iyi yürekli karısı Tiyana da “Ona hiçbir şekilde yardım edemezsin, ancak kendine zarar verebilirsin” diyerek umudunu iyice kırar. Ramiz hakkında camide bir toplantı yapılır. Şehrin amirleri, zadegânı ve uleması toplanıp onun hakkında konuşurlar. Ramiz’e öfkeleri büyüdükçe büyür, konuşanlar adeta sertlik, katılık gösterisine girişirler. Yakınır, bağırır, homurdanır, işlenen suçları sayar ve düşmanlara cezalar verilmesini, düşmanların kökünün kazınmasını isterler. Buna şaştım kaldım, çünkü Nuriye ve Semih ile ilgili yazamamıştım bir türlü. Yazamayınca bu konuyu bırakıp elimdeki işlere odaklanmam gerektiğini söyledim. Şimdiki işi aslında neredeyse iki ay önce bitirmem gerekiyordu. Haziran başında da henüz yazmaya başlamadığım diğer yazının teslim edilmesi vakti gelecekti. Bense başka bir şey düşünemediğim için ve düşünemedikçe kendime başka bir şey düşünmeyi tavsiye edip duruyordum. İnternette bir iki dakikadan kırk dakikaya kadar değişen uzunlukta birçok görüntü vardı Nuriye ve Semih’in yer aldığı. Hemen hepsinde basit, sade ve gülümsemeyi ihmal etmeyen, kötücüllük yakıştırmanın neredeyse imkânsız olduğu bir tonda konuşuyordu Nuriye. Ekşi Sözlük'te, sosyal medyada onlar hakkında olumlu bir hava olup olmadığını anlamaya çalışmaktan, birçok kişinin onlarla ilgili yazdığı yazıları okumaktan, yeni bir şey yapmanın, söylemenin ne kadar güç olduğunu fark etmekten, ölüp gitmelerini isteyen ya da aslında gizlice yemek yediklerini söyleyen müstekreh iddiaları okumaktan bunaldım. Nuriye ve Semih’i düşünmek istemiyorum. Kahvaltıyı bitirene kadar düşünmeyeyim. Geçen hafta onlarla ilgili bir yazı yazmak istediğimde önce kolayca, zahmetsizce neredeyse kendiliğinden gelen bir cümle yazıverdim Balzac’tan. Şöyle “Saltanat gasp edenlerin durumu direğe tırmanan bir maymununkine benzer. Başlangıçtaki hızlarına, tırmanıştaki çevikliklerine hayran olursunuz. Ama zirveye çıktıklarında artık yalnızca ayıp yerleri görünmeye başlar.” Dediğim gibi bu cümleyi aklımdan, neredeyse düşünmeden, irticalen yazdım. 1990 yılından sonra hiç Balzac okumadığımı biliyorum. İçimde bir kuşku yoktu, mademki böyle hatırladım, herhalde doğrudur dedim kendi kendime. Ama tabii yine de kontrol etmek istedim. Balzac’ın hangi kitabından olduğunu hatırlamıyordum. Cümleyi arama motorunun kutusuna yazdım ve baktım. Sonuç yoktu. Değişik kombinasyonlardan da bir sonuç çıkmayınca İngilizcesini tahminen yazıp araştırmaya başladım ve az sonra alıntının Vadideki Zambak’a ait olduğunu anladım. Benim o zamanlar okuduğum kitap acaba Vadideki Zambak’ın hangi çevirisiydi, muhtemelen babamdan kalma kitaplardan birisi olan Cemal Süreya çevirisidir. Onun evindedir diye düşünerek anneme telefon edip kitabı bulmasını istedim. Yaklaşık olarak hangi sayfalarda olabileceğini söyledim ve o sayfaların fotoğrafını çekip yollamasını rica ettim. Annem yirmi sayfalık fotoğraf yolladı, onları okuyup cümleyi buldum. Ama bir sorun vardı, “saltanat gasp edenler” yerine “sonradan görmeler” diyordu. Demek ki ezberim bu çeviriye ait değildi. Biraz hayal kırıklığı yaşadım, çünkü o kadar zahmetten sonra aklımdaki cümleyi bulabilmek gibi mütevazı bir mucizenin havasını kaçıran küçük bir sorun vardı ortada. Ulaştığım ikinci çeviride de Zeynep İçlisoy “saltanat gasp edenler” değil “sonradan görmeler” vardı. Aslında belki anlam bakımından çok da uzak değil bu çeviriler ama benim aradığım bu değildi. Tahsin Yücel çevirisi olabilir miydi acaba aradığım? Hayır, onda da çeviri aynıydı. İngilizce’sine tekrar baktım, “parvenu”, üstelik Fransızcası da aynı sözcük. Bu durumda benim “saltanat gasp edenler” lafı, sonradan görmenin doğru olması nedeniyle biraz havada kalıyordu. Etrafımdakilere bu durumu ayrıntılarıyla anlatarak hepsini deli ettim. Daha dün bu çeviriyi bir yerden mutlaka bulacağımı, doğru hatırladığıma emin olduğumu, bunun için bahse girmek gerekse giyotine boynumu uzatabileceğimi söylüyordum. Bunlarla o kadar meşgul oldum ki, Nuriye ve Semih’le ilgili yazı yazmak için masaya oturduğumu unuttum. Zaten Nuriye ve Semih’i düşünmek istemiyorum. Elimdeki yazıyı bitirene dek düşünmeyeyim. Belki bu arada bir şeyler olur. Geç saatte uyandım. Yazamadığım yazının başlangıcı şöyleydi Kemal Kılıçdaroğlu dün gerek başbakanın gerekse hükümet sözcüsünün iki aydan uzun süredir Ankara’nın göbeğinde açlık grevi yapan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın durumundan haberleri olmadığını söyledi.[2] Başladığım yazı hemen buracıkta bitmiyordu. Ama bu cümleden sonra uzun bir süre yazmaya ara vermiştim. Bunu anlamaya çalışmak bile o kadar güç geliyordu ki. Sonra, kabaca TRT arşivinin halka açılması haberlerinden ilhamla benim hatıralarımda yer ettiği kadarıyla özellikle yetmişli yılların Türkiye’sinin şimdikinden birçok bakımdan ileri olup olmadığını, bu gerilik-ilerilik meselesini de ele alarak anlatmaya gayret ediyordum. O yazıda birçok yan yollara saptım. Bu her zaman böyle olur, sürekli çağrışımlarla ana konudan uzaklaşıp geri dönmek âdetimdir. Aklıma Nuriye ve Semih’e terörist ve devlet düşmanı diyenlerin, DHKP-C’li çıktılar diye iddia edenlerin, öyle oldukları için ölmelerinde bir sakınca olmadığını söyleyenlerin saldırgan sözleri geliyordu. Kötülük karşısında ne kadar savunmasız ve güçsüz olabileceğimi düşünüyordum. Düşmanların kökünün kazınması, düşman olanların hapse atılması, gözaltılar, tutukluluklar, hükümler, herkesi her zaman içeride tutmak mümkün değilse sosyal ölümlere mahkûm etmeler, sosyal linçler… Bunları düşünmek istemiyorum. Dışarı çıktım. Bir arkadaşım saat üçte kahve içelim demişti, belki güzel bir havadis de verebilirdi bana. Kahve içene kadar düşünmeyeyim. Belki bu muhtemel iyi havadis bana güç kuvvet verir. Olmadı, haberler bulutluydu. Oradan berbere gideyim diye düşündüm. Berberde aynadan televizyonu görüyordum. Cumhurbaşkanının ABD ziyaretinin çok başarılı ve etkili olduğunu belirten bir haber vardı. Ardından emniyet güçlerinin iki milyon lira piyasa değeri olan kaçak sigarayı ele geçirdikleriyle ilgili bir haber geldi. Berber, kaçak sigarayla yasal sigara arasındaki fiyat farkının çok olması durumunda bunun kaçınılmaz olacağı yorumunu yaptı. Erzurum’a gittiğinde herkesin Chester diye bir sigara içtiğini görmüş, iki-üç liraymış bu sigara. Erzurum’da AKP oylarının yüksekliğini düşündüm, oy verdikleri iktidara dolaylı vergi vermek istemiyorlar demek ki. Az sonra genç sayılacak yaşta bir adam gelip oturdu yan koltuğa. Vergisini ödemek istemiş, ama bizzat vergi dairesi müdürü, niye ödüyorsun af çıkacak demiş. Borçsuzdur kâğıdı almam lazım demiş beriki. Kızdığı şey ise ne kadar indirim yapacaklarını sorduğunda indirim yok demeleriymiş. Vergi vermeye gitmiş, “kendi eliyle para verecekmiş”, indirim yapmıyorlar diye kızıyordu. Vergi dairelerinde inisiyatif alabilecek pozisyonda yetkililerin olması gerekliymiş ve bunlar yüzde on-yüzde yirmi indirim yapabilmeliymiş. Hayatım boyunca benim ve ailemden birinin böylesi bir borcu bir gün bile geciktirmediğini ve yine hayatım boyunca hiç yakın hissettiğim bir iktidarın olmadığını düşündüm ve durumun tuhaflığına içimden güldüm. Hiç haberleri yoktur herhalde diye geçti aklımdan. Başbakanın ve hükümet sözcüsünün haberinin olmadığı bir ülkede berberin ve vergi mükellefinin neden haberi olsun ki açlık grevinden? Aklımdan ikisiyle konuşuyordum, “Ankara’daki açlık grevinden haberiniz var mı?” filan diye. “Abi onlar terörist” gibi bir şey duymaktan, hele belki bir “gebersinler” işitmekten öyle çekindim ki, kendimi dışarıya dar attım. Bu konuyu düşünmek istemiyorum. Parkta biraz yürüyeyim ve en azından dönene kadar düşünmeyeyim. Kendisi de bir ara üzerine gelinmesinin nasıl bir şey olduğunu tecrübe etmiş bir arkadaşım “Bence bir şey söyleme” dedi. Duyguları benimle tam olarak aynıydı, ancak bedel ödetme konusundaki acımasızlık gözünü korkutmuştu. “Saltanat gasp edenler” meselesini de çözememiştim. Nerden gelmişti aklıma peki? Eğer böyle bir çeviri hiç yoksa bunu ben uydurmuş olacaktım, belki bana çeviriyi bilerek çarpıttığım söylenecekti? Neyi ima etmek istiyordum? Sosyal olarak öldürülsem hak etmiş miydim? Elimden hiçbir şey gelmiyordu, ama düşünüyordum. Ankara’da Yüksel Caddesi'nde iki aydan uzun süre sonra hâlâ gülümseyerek açıklama yapan ve yalnızca ailesine baskı yapıldığından söz ederken bir öfke belirtisi gösteren Nuriye’yi düşünüyordum. Saat mesleki bir toplantı var, ona gideyim. Buradaki insanların Nuriye ve Semih’in başına gelenlerden, durumun kritikleştiğinden, geri dönüşsüz hasarların olabileceğinden haberleri var mıdır? Karşılaşmaktan memnun olduklarını haykıran bazı kişiler birlikte fotoğraf çektiriyorlar. Genç bir kızın kendisini de kareye koyarak çekim yapmasını sağlayan o çubuklardan birini kullandığını görüyorum. Belki haberleri vardır, belki de yoktur. Toplantı bitene kadar düşünmeyeyim. Mademki buraya geldim, anlatılanlara odaklanmaya çalışayım. Bugün Dersim Seyit Rıza Parkı'nda açlık grevi yapan Kemal Gün’ün talebi kabul edildi. Onun talebi daha da yürek sızlatan cinstendi, çatışmada ölen oğlunun kemiklerinin kendisine verilmesini istiyordu. Bu olasılık şu anda yıldızlar kadar uzak görünse bile belki muktedirler Nuriye ve Semih’in eyleminden haberdar olurlar ve ne yapabiliriz diye bakarlar. Belki “saltanat gasp edenler” ibaresinin geçtiği bir çeviri gerçekten vardır ve ben bu çeviriyi bulurum. Belki bugün alamadığım iyi havadisi yarın alırım. Belki bu yazıyı bitirip gönderdikten sonra biraz uyuyabilirim. Belki Nuriye ve Semih’i düşünmeden bir gün geçirebilirim. Ahmet Şabo şöyle diyordu “Zor durumlarla karşılaştığımda, yalnızlığa sığınırdım hep. Daha da zor duruma düştüğüm zamanlar ise, iyi insanların peşine düşerdim.” Duruma bakıldığında, sanırım daha fazla yalnız kalamayacağım. [1]​ Bu tesadüf hatırladığım kadarıyla Mirsad Sinanoviç’in Sinan’ın Gizli Eseri adlı romanının çevirmeninin de Suat Bey olduğunu fark etmemle ilgiliydi. Sinanoviç’in kitabı çevirmenlerinin aynı kişi olması dolayısıyla Selimoviç’in kitabını aklıma getirmişti. Muhtemelen Suat Beyin Selimoviç, Matevski ve Sinanoviç çevirileriyle karşılaşınca çevirmenin kendisiyle ilgili internetten bir şeyler öğrenmeye çalışmış ve aynı kurumda çalıştığımızı bulmuştum. Ancak ben bu yılın başında emekliye ayrıldım ve en azından çalışıyorken onunla tanışma düşlemimi gerçekleştirememiş oldum. Sen uyurken neler oldu?Bursa’da Şenol B. 57, kendisinden izinsiz çarşıya gittiği gerekçesiyle eşi Kamile B.’yi 42 bıçaklayarak yaraladı. Hastaneye kaldırılan Kamile B.’nin durumunun iyi olduğu öğrenilirken, Şenol B. ise gözaltına Ekim Cumhuriyet Bayramı nedeniyle Galata Kulesi’nde video mapping gösterisi yapıldı. Vatandaş ve turistlerin ilgiyle izlediği gösteride, Cumhuriyet ilan edilene kadar verilen mücadeleyi anlatan fotoğraflar kuleye York borsası, haftanın son işlem gününü rekor seviyelerde tamamladı. Kapanışta Dow Jones endeksi, yüzde 0,25 artışla puana Cihanbeyli ilçesinde, aralarında çıkan tartışma sonrası baba evine dönen eşi Nuriye Ünver´in peşinden giden Ali Rıfai Ünver, evde bulunan eşini, kayınpederini, kayınvalidesini ve eşinin babaannesine tabancayla ateş açtı. Olayda Nuriye Ünver yaşamını yitirirken, 2’si ağır 3 kişi yaralandı. Şüpheli ise yakalanarak gözaltına Pamukkale ilçesinde, banka kredisi için kefil olma konusu yüzünden tartıştığı yeğeni Hasan Avşar’ı 19 lavanta tarlasında göğsünden av tüfeğiyle vurarak öldüren amca Mustafa Avşar 55 Yağlıdere ilçesinde trafik kazasında yaralanan, kaldırıldığı hastanede beyin ölümü gerçekleşen ve organları ailesi tarafından bağışlanan İsmail Bayram, toprağa Genel Müdürlüğünden yapılan uyarıya göre cumartesi günü bazı illerde karla karışık yağmur ve yer yer kar yağışı Dair Notlar30 Ekim günü saat dolar 9,59 TL euro ise 11,11 durumu ise şöyleDetaylı hava durumu için şöyle alalım Meteoroloji30 Ekim günlük burç yorumları KOÇ Çevrenizle işbirliği içine girebilir ve ortaklaşa çok para kazanabilirsiniz. Önünüzdeki fırsatları zekice değerlendirmelisiniz. Güçlü enerjinizi karşı tarafa yansıtmakta ustasınız. Dinamik yapınız takdir Aktif yapınızı ön plana çıkarabilecek işlerle uğraşmalısınız. Enerjinizi doğru kullanabileceğiniz bir gün. Kariyerinizle ilgili gelişmeleri sıkı bir şekilde takip ediyorsunuz. Zıtlaşmalar yüzünden zor anlar Enerjik yapınızı zorlayan işleri seviyorsunuz. Sıradan işler size göre değil. Bugün, şartlarınızı zorlamalısınız. Zaman içinde bazı olayları kendinize göre yapılandırıyor ve yaşama Kişiliğiniz gereği her şeye sabırla yaklaşıyor ve olayların gelişimini bekliyorsunuz. Farklı ortamlarda huzursuz yapınız ortaya çıkıyor. Aşkta, sevdiğiniz kişinin duygusal problemleri kafanızı İş yaşantınızda atılımlar söz konusu olsa da, siz biraz bekleyin. Önemli gelişmelerin başlangıcındasınız. Maddi konularda şartlarınızı zorlamadan isteklerinizi belli bir disiplin içinde Titiz ve disiplinli yapınız, bugün işe yarayacak. Bazı olayları güçlü mantığınızla çözüyor, tutkuların sizi yanlış yönlendirmesine izin vermiyorsunuz. Sıkı bir disiplin içinde yaşamak Dengeli olmanız ve yeniliklere açık yapınız göz dolduruyor. Bugün yaşamı enerjik algılıyorsunuz. Ev ortamında uzlaştırıcı tutum içindesiniz. Duygusal konularınıza çevreyi karıştırmamaya Maddi konularda beklediğiniz açılımlar gündeme gelecek. Varsayımlarınızı farklı şekilde kabul ettiriyorsunuz. Bugün, istediğiniz şartları gündeme getirmekten korkmuyor, cesur Düşüncelerinizde ısrarcı olacaksınız. Kendinize güveniyorsunuz. Ödün vermeyen yapınızı herkes biliyor ve sorunlarına çözüm getirdiğiniz kişiler her fırsatta sizi savunuyorlar. Tepki almaktan Düzenini seven biri olarak baskıya gelemiyorsunuz. Ortaklıklarda paslaşarak çalıştığınız zaman başarılı oluyorsunuz. Bilinç altınızda sizi yönlendiren olaylara karşısınız. Tepkili olmadan önce Güvensizliğinizi yendiğinizde daha başarılı oluyorsunuz. Çevrenin etkilerinden uzak kalmaya çalışın. Kişisel sorunlarınıza bazı dış etkenleri karıştırmamalısınız. Çelişkilerden uzak kalmaya Duygusal konularınıza ailenizin karışması hoş olmuyor. Onların fikrini almak için danıştığınız konular başınıza iş açabilir. Karşıt tarafın olayları büyüterek gereksiz şekilde başınızı ağrıtmasını istemiyorsunuz.

nuriye hava durumu 30 günlük